28 Ağustos 2008 Perşembe

BİR İNSAN YETİŞTİRMEK

Kişilik dediğimiz karmaşık örüntü; doğuştan getirilen ve adına “mizaç” denilen özelliklerin, genetik faktörlerin aile ve çevre etkileşimiyle bir senteze ulaşması sonucu oluşur.

Bizler mesleklerimiz için ciddi eğitimlerden geçerken, “Bir İnsan Yetiştirmek” gibi belki de dünyanın en önemli işi için çok az bilgiye sahip olarak çocuklarımızı yetiştirmeye çalışmaktayız. Oysa dünyanın en zor mesleği anne baba olmaktır.

Hiçbir bilgi ve eğitim almadan öğrendiğimiz bu meslek, genellikle kültürel öğelerden ya da kendi anne babalarımızın bizleri yetiştirme biçimlerinden etkilenmektedir.

Her gelişim döneminin kendine özgü özellikleri ve yaşantıları vardır. Bunlarla ilgili doğru bilgi sahibi olmak, hangi davranış biçiminin sorun olup olmadığıyla ilgili daha sağlıklı düşünmemizi ve tutumlarımızı doğrudan etkileyecektir. Çocuklarımızı yetiştirirken farklı dönemlerde farklı davranış biçimleriyle karşılaşabiliriz. Bu noktada telaşa kapılmamalı ve doğru bilgilenerek en uygun yolu izlemeliyiz.


İlk 3 yılda çocuğun bağlanabileceği bir yetişkinin olması önemlidir. Yaşamın ilk üç yılında annenin kendisinin çocuğunun bakımı ve eğitimiyle ilgilenmesi en sağlıklı yoldur.

Annenin çalışması veya diğer nedenlerden dolayı çocuğun bakımı anne dışındaki kişiler-yakın akrabalar, bakıcı, kreş v.b.- tarafından sağlandığı durumlar da söz konusudur. Bu yetişkinin ilk olarak anne olması tercih edilse de, çalışan anneler için çocuğa bakan bu yetişkin anneanne, babaanne ya da iyi bir bakıcıdır olabilir. Yetişkinle kurduğu bu bağ, çocuğun birey olmaya geçiş sürecinde etkilidir ve çocuğun dış dünya ile ilişkisini kuran, ihtiyaçlarının doyurulmasını sağlayan bir araçtır.

İlk yıllarda, çocuğun en büyük gereksinimi sevgi, ilgi ve ihtiyaçlarının zamanında, yeter ölçüde giderilmesidir. Devamlı, dengeli ve kararlı bir sevgi, çocuğun sağlıklı büyümesi, sağlam bir kişilik geliştirmesi, çevreye uyumu açısından çok gereklidir.

Daha sonra çocuk ihtiyaçlarını karşılamayı öğrenmeye başlar, becerileri geliştirmeye başlar ve becerilerini geliştirmeye başladıkça birey olma özelliği kazanmaya başlar. Yine bu dönemde yetişkine olan bağlılığından kurtularak kendine güvenmeyi öğrenir ve sorun çözebilme yetisini geliştirir.

Çocuğun sosyal, zihinsel ve duygusal gelişiminin desteklenmesi için, yürümeye başladığı 1 yaş civarında hareket etmesine, çevreyi keşfetmesine fırsat vermek gerekir tabi çevreden gelebilecek zararlara karşı önlem almak koşuluyla. Tam tersi çok müdahaleci olmak, engelleyici olmak ise hem gelişimini olumsuz etkiler hem de yetişkinle kurduğu bağlılık bağımlılığa dönüşür.

2 yaş civarında ise çocukların hareketliliklerinde ciddi değişimler gözlenir; motor koordinasyonları artmıştır, dil gelişiminde ilerleme oluşmuştur, yetişkinlerle iletişime geçmeye başlamıştır.

Bu dönemde hem zihinsel gelişim açısından hem de özgüvenin gelişmesi açısından kontrollü destek sağlamak gerekir. Diğer becerilerini kazanmada olduğu gibi, oyun oynama konusunda da henüz desteğe ihtiyacı vardır.

Sosyal olarak yeterince olgunlaşmadıkları için yaşıtlarıyla oyun sürdüremezler. Anne-babayla veya kendilerinden büyük kendisini idare edebilecek daha büyük çocuklarla oynayabilirler.

Bu anlamda yeterli olgunluğa erişmeden anaokuluna başladığında yaşıtlarıyla uyum problemi ortaya çıkabilir.

Ayrıca bu dönemde anne-babanın çocukla oynaması sadece çocuğun oyun ihtiyacını karışlamak anlamına gelmemelidir. Aynı zamanda anne-babanın çocukla kurması gereken iletişimi geliştirmek, çocuğu tanımak, duygusal gelişimini takip etmek açısından da önemlidir. Ayrıca çocuğu oyun sırasında gözlemlemek ve onun oyun arkadaşı olmak çocuğu tanımak için en kolay ve en etkili yoldur.

"Çocuklarda İki Yaş Sendromu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Eylem AYRANCI'e aittir ve makale, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

DEVAMI İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ

Hiç yorum yok: